Tıp fakültesi öğrencisi Enes Kara kardeşimizin intiharı Türkiye’yi yasa boğdu. Kim bilir tıp alanında ne başarılara imza atacak, memleketine ve ailesine büyük onurlar yaşatacaktı. Ancak imrenilecek bir fakültede okuması bile onu sevindirmeye yetmedi. Yaşamayı dahi tercih etmedi, hayatına son verdi.
Maalesef öyle bir dönemden geçiyoruz ki derdimizi ve acımızı bile paylaşmaya müsaade etmiyorlar. Acılar üzerinden vur abalıya misali nemalanmaya çalışanlar var. Başkalarının ölümü üzerinden primin peşinde koşuşan, uçuşan akbabalar söz konusu.
İslam ve cemaat düşmanları tarafından bu intihar vakasında da aynı şeyi gördük maalesef. Şöyle sosyal medyayı taradığınızda göreceksiniz ki söz aynı, zihniyet hep aynı… Niyetleri değişmedi. Bunların tek işleri güçleri İslamla ve İslami değerlerle savaşmak. Kedinin ciğeri gözlediği gibi nerede Müslümanlar açık verir diye gözlemliyorlar.
Son zamanlarda Diyanete ve kuran kurslarına yaptıkları saldırı ve ithamları şimdi de fırsat bu fırsat diye Enes kara üzerinden uygulamaya çalışıyorlar. Aynı zurnadan çıkan ses gibi bunlar. Borazana ne kadar üfleseler o kadar istediklerine kavuşacaklarını zannediyorlar. Ancak beyhude…
Enes Kara kardeşimizin intihar etmeden önce yayınladığı video gösteriyor ki bir inanç buhranı yaşamış, çıkmazlar içerisindeymiş. O yurtta kalmasına ailesinin ısrar etmesi masum, ancak kontrolü olmayan bir çıkış arayışı olarak düşünülebilir; eksikleri ve yanlışlarıyla beraber tartışılması gereken bir konu bu. Şu kadarını söyleyeyim ki; İslam’da tebliğ metodu başlı başına bir disiplini gerektirir, gönüllülük esasına dayalıdır. Kabulde ısrar söz konusu değildir. İnanç işi zaten kalp ile bilerek ve isteyerek tasdik etmeyi emreder. İnsanın ruhunu onaran, besleyen ve tamir eden yüce dinimiz, insanın ruh halini önceler. İnsanın önceliklerini dikkate alır. Hastalığı teşhis etmeden tedavi yöntemi sunmaz. İslam’da sevdirme esastır, nefret ettirme kınanmıştır. İşin kolayını tercih etmemizi ister İslam. Dolayısı ile Enes Kara’nın intiharı da bir sonuçtur. Bu zamana gelinceye kadar yaşadığı arkadaş ortamı, telkin edilen inançsızlık onu bunalıma sürüklemiş, anne babanın yanlış tutumu intiharı hızlandırmıştır. Hepsi bu kadar… Ötesi yok!
Siz kırın kafasını gözünü, nice uçurumlardan atın gençleri, ar namus mefhumunu özgürlük adı altında ayaklar altında çiğneyin, inançsızlık diye bir inanç uydurun, ruhlara dar gelen deli gömleğini girdirin, savurun çocukları bilinmez kuytulara; kendilerini unutsunlar, bunalıma girsinler sonra bir kapıda sızıp kalsınlar ve bir kıvılcımla hayatlarına son versinler. Başka birileri kalksın bulundukları kapıyı bahane ederek Allah’a, Peygambere küfretsin, İslami değerlere salya sümük saldırsın. Münferit bir hadiseden öteye geçmeyen bu intihar hadisesini bütün İslam’a tarikatlara ve cemaatlere mal etsin. Bu tuzağa aklı başında kimse düşmez.
Bir aymaz da kalkmış gazete köşesine başlık atıyor “Sizin Apartmanda Kaç Enes var” diye. Ne etkileyici ve kandırıcı duruyor değil mi? Zavallı sözü tam gediğine oturttuğunu düşünüyorken en cahil insanı bile güldürdüğünün farkında değil.
Madem soruyor cevap verelim o zaman:
Evet, Bizim apartmanlarda öyle Enesler vardı ki; bir sabah kalktığımızda bir köşede sızmış kalmıştı. Elinde sizin kanınız, gönlünde Deizmin, Ateizmin parçaları ve kırıntıları vardı. Biliyor musunuz?
Bizim apartmanda adı Fatma ve Ayşe vardı; özgürlük vaat edip ruhunu tutsak aldınız. İlmin İ’sini öğrenmek için kayıt olduğu üniversitenin bahçesinde bir sabah ağaçta sallanıyordu cansız bir şekilde. Haber yaptınız, sebebini araştırdınız mı?
Haticelerimiz vardı taze bir gonca gibi; erkek arkadaşından peydahladığı gayri meşru çocuğu okulun tuvaletinde düşürdü. Kendine yüklediğiniz bu yüke dayanamayıp bunalıma girdi.
Temizliği ve edep ve ahlakı yüzüne yansımış bir kardeşimiz vardı. Yıllar sonra sizin uşaklarla tanıştı. Bir gün o yüzden eser kalmamıştı. Metresleri vardı. Her gece bir kadınla gününü gün ediyordu. “Bu hayat benim hayatım kimse bana karışamaz” diyor, utanmadan her ahlaksızlığı yapmayı kar zannediyordu. Bir gece yarısı kör kurşuna kurban gitti. Elleri asrın kelepçesiyle kelepçelenmiş, dilleri düğümlenmiş baba ve annelerin bir kelime edecek mecalleri yoktu. Çünkü onları da susturdunuz, “iyiyi kötüden ayıracak yaşta sen karışamazsın” diyerek.
Evet, Bizim mahallede arayış içerisinde bir değil on değil yüzlerce, binlerce genç vardı. Namazlarını gizli gizli kılarlardı işimden aşımdan olurum diye. Kuran okumaya fırsat vermediniz, başlarını örttü diye zulmettiniz, eğitim haklarını ellerinden aldınız. Yıllarını verdikleri eğitimin sonunda kazandıkları görevlere başlatmadınız, bunalıma girdiler. Niceleri vardı ki içki içmedi diye toplumdan soyutladınız, başkalarının namusu ile gezmedi diye yadırgadınız, medeniyet safsatasını ellerine altın tepside tutuşturdunuz, gelenek göreneklerinden uzaklaştırdınız; sevgiyi saygıyı ellerinden aldınız. Geçmişlerine sövdünüz. Benliklerini unutturdunuz, batının uşaklığını teklif edip zorla kabul ettirdiniz. Şimdi o gençler mutsuz, huzursuz ve bunalımda; ruhlarını aç… Ser sefil bir vaziyette. Kuran okumayı, baş örtmeyi örümcek kafalı olmakla eş değer görüp orta çağ zihniyeti olarak etiketlediniz insanların inançlarını.
Öyle diyor ya başka biri:
" Diyanet okul öncesi eğitim birimleri kuruyor. Okul öncesi eğitim Diyanet'in işi mi Milli Eğitim'in işi mi? Sibyan mekteplerini kurmuşlar, kurumsallaştırmaya zorunlu yapmaya çalışıyorlar. Bu kafayla, orada işte bilimin B'si, fiziğin F'si, matematiğin M'si de olmuyor üniversiteye gidince. Çocukları bütün dünya nasıl yetiştiriyorsa öyle yetiştirmek varken bir ortaçağ zihniyetine yönelmenin, bunu kurumsallaştırmaya çalışmanın ne bu Cumhuriyet'e ne bu millete faydası var; ne de Anayasa'ya uygunluğu var."
Vay zavallı vay…
Namussuzluğun tamamını, Ahlaksızlığın en ince ayrıntısını New York’un sokaklarında, Paris’in bar ve diskolarında öğrenen, Avrupa’nın göbeğinde bir köşede sızıp kalan çocuklar fenni, matematiği öğrendikleri için mi bunu yapıyorlar acaba?
Bir çocuğun başında ki örtü onu esir ediyor, temsili Kâbe etrafında tavaf talimi yaptırıldığı için zihni yıkanıyor size göre. Ama her yerini açarak ilerde erkeklere meze olabilmenin talini yapmak hürriyet ve medeni kabul ediliyor. Öyle mi?
Avrupa dendi mi uyuşuk kafalar kendinden geçerken dünyaya gerçek medeniyeti getiren bir inanca küfretmeyi kazanç zannetmekten daha ahmakça ne olabilir?
Şöyle biraz örümceklerinizde arınıp bakabilseydiniz İslam’ın öldürmek için değil, yaşatmak için geldiğini, yıkmak için değil onarmak istediğini anlayacak, hak ve hakikatle buluşabilecektiniz. Ama olmuyor işte! Bu kabiliyet sizde yok.
Son söz olarak; yine de kimsenin kâfirliğine, münafıklığına, kafasında ki örümceklere, fikrinde ki karanlığa bir yere kadar karışmayız ancak söz konusu çelişki yumağı olunca ipi nereden tutup açacağımızı ne şekilde toparlayacağımızı da hesap etme gibi bir hakkımız var. “Eee ipin ucu çoktan kaçtı” derseniz de kaçan ipin peşinde zaten değiliz. İplikçiyle de işimiz olmaz. Lakin orta çağ zihniyetinin kafasında ki düşüncelerle mücadele etmek mecburiyetimiz var… Çünkü Enesler, Ahmetler, Fatmalar, Ayşeler acilen bir şeyler yapılmasa teker teker elimizden kayıp gidecek.
Selam ve dua ile…
Yorum yazarak Mihrap Haber Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mihrap Haber hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Mihrap Haber editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Mihrap Haber değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Mihrap Haber Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mihrap Haber hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Mihrap Haber editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Mihrap Haber değil haberi geçen ajanstır.